🌱 Para mı Hayat mı - Bir Girişim Hikayesi Daha Geliyor #34
Selamlar, yarın 29 Ekim, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 99. yıl dönümü, kutlu olsun! Seneye umarım çok büyük bir çoşkuyla kutlamalar görürüz.
Haydi bültene geçelim, bu hafta bulacakların:
Para mı, Hayat mı?
Bir ufak girişim hikayesi daha geliyor
Haftanın ürünü
Haftanın tweeti
💰Para mı 🌱Hayat mı?
Zaman zaman düşündüğünü düşündüğüm, belki de çok önemsemediğin bir çıkmazla başlayalım istedim bugün. Tüm Dünya'da enflasyon artıyor, ülkemizde her yerden daha çok artıyor, hepimiz daha çok kazanmaya, daha az harcamaya bakıyoruz ki kendimizi koruyabilelim. Daha normal dünyalara döndüğümüzü düşünelim, bu bülteni okuyanların çoğunluğu beyaz yaka, dolayısıyla bir kariyer planımız var, planımız yoksa da arzularımız var, temelinde daha çok kazanmayı, pozisyon büyütmeyi, daha çok sorumluluk almayı istiyoruz. Ne var bunda diyebilirsin, son zamanlarda Twitter'da bolca gördüğüm bir tartışmayı sunmak istiyorum ben burada, tabii genellikle ABD tarafından geliyor bu akım. Bu parayla ne yapacaksın? Diyelim ki yılda 100bin TL kazanıyorsun, sonraki yıl 150bin TL kazansan da sonra 200 kazanmak isteyeceksin, sonra 250, sonra 300... Bunun sonu yok, dolayısıyla para, kazanılabilir bir oyun değil. Sen aldıkça daha fazlasına ihtiyacın olacak, çünkü ona göre arkadaşların olacak, ona göre ortamın olacak, ona göre giyinmen gerekecek... Peki boş zamanlarında severek yaptığın şeyler neler? Oyun oynayabiliyor musun artık, ailene zaman ayırabiliyor musun, gitar çalabiliyor musun, yılda 2 kez tatile gidebiliyor musun? Ya da boş zamanın var mı diye mi sormalıyım?
Şu bir gerçek ki, daha çok para kazandıkça daha fazla sorumluluk alırız, daha çok sorumluluk da daha çok zaman ayırma gereksinimi doğurur. İşte teori burada bize diyor ki: "Eğer sevdiğin şeyleri yapamıyorsan ve anılar oluşturamıyorsan, o zaman paranın ne anlamı var?" Hmm, düşündürücü mü? Devam edelim, diyor ki yıllık seni ortalama olarak güvende yaşatabilecek parayı hesapla, mesela TR şartlarında ben bunu artık dolar olarak hesaplamayı tercih ederim, diyelim ki 20bin $ olsun. Bu paranın 2 katını biriktirdikten sonra ya daha az sorumluluk aldığın ve sana daha fazla zaman bırakan bir işe gir ya da hep hayalini kurduğun o küçük işletmeyi kur. Böylece çocuklarına, torunlarına anlatabileceğin hikayelerin olsun, öldüğün gün bankada ne kadar paran olduğun mu önemli yoksa "Ben bu hayatı doya doya yaşadım" demek mi?
Sirkeci'de çalışırken zamanında orada dükkan açmış, işleri çok büyütmüş, hala da çok güzel paralar kazanan tanıdıklarım oluşmuştu. Sabah 8'de dükkanı açıyorlar, 8'de gelebilmek için evden 6.30'da çıkıyorlar, gece 8'e kadar dükkanı açık tutuyorlar ve bunu haftanın 7 günü istisnasız yapıyorlardı. Yaz tatili yaptıklarını görmedim, gördüklerim varsa da yılın 1 haftası. O zaman da soruyordum kendime: "Böyle yaşamanın ne anlamı var?" Ama şimdi bazı üst düzey yöneticiler tanıyorum, onca işinin gücünün arasında hayat/iş dengesini o kadar iyi kuruyorlar ki sporunu yapıyor, bisikletine biniyor, gezisini yapıyor, yüzmesini yapıyor... Tabii bunda remote çalışmanın ve şirketinin ona sağladığı esnekliklerin de etkisi var ama yine de kimisi sorumluluklar altında boğulmayı kişisel olarak da tercih edebilirsen, kimisi bunu kucaklayarak kendi mutlu yolunda yürüyebiliyor.
Sana da bu vesileyle düşündürtmek istedim, amacın ne hayatta, anılar biriktiriyor musun, mesela son bir yılda anlatacak neyin var?
Güzel bir hikayeyle tamamlayayım:
Amerikalı bir zengin, iş seyahati sırasında Meksika'nın küçük bir kıyı kasabasına uğramış. Limanda gezerken bakmış ağzına kadar balık dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balıkçı...
"Merhaba balıkçı" diye seslenmiş; "Bu balıkları ne kadar zamanda tuttun?"
" Bir iki saatimi aldı" demiş balıkçı...
İştahlanmış bizim iş adamı;
"E, niye biraz daha kalıp daha fazla tutmadın" diye sormuş.
"Bu kadarı bize yetiyor da ondan" diye omuz silkmiş balıkçı umursamadan.
Şaşırmış balıkçının bu kanaatkarlığına iş adamı; "Kalan zamanını nasıl geçiriyorsun peki" diye üstelemiş. Balıkçı, özetlemiş gününü;
"Sabahları açılır, biraz balık tutarım. Sonra çocuklarımla oynarım. Öğleyin karımla biraz siesta yaparım. Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp şarap içer, geç vakte kadar eğleniriz. Anlayacağınız
Oldukça meşgul sayılırım sinyor"
Gerinmiş Amerikalı:
"Bak demiş ben sana yardımcı olabilirim. Bu işe daha çok zaman ayırmalısın. Daha büyük bir tekne bulup daha çok balık tutmalısın. Oradan elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa sürede bir balıkçı filosuna sahip olursun. Böylece yakaladığın balığı aracılarla değil, doğrudan işleme tesislerine satarsın. Hatta zamanla kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Kısa zamanda balıkçılık sektöründe bir numara olursun."
Balıkçı merakla "Bunları yapmak kaç sene alıyor sinyor" demiş. "15-20 yılda halledersin" demiş Amerikalı "Ama sonrası daha parlak. Zamanı gelince şirketini halka açarsın, hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın"
"Milyonlar ha.." diye tekrarlamış balıkçı. "
Eee sonra..." demiş.
"Sonra emekli olursun. Küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin. İstersen zevk için balık tutarsın. Çocuklarınla oynar, karınla keyfince siesta yaparsın. Akşamları da arkadaşlarınla yemek yer eğlenirsin. Nasıl? Mükemmel değil mi?".
Balıkçı gülmüş ve "senin bu dediklerini ben şimdi 15-20 sene harcamadan yapıyorum."
Bir Ufak Girişim Hikayesi Daha Geliyor
Bilgisayarla her zaman çok haşır neşir bir çocuktum.11 yaşımda babam ilk defa bilgisayar aldığında sevinçten ağladığımı hatırlıyorum, o Windows 95'in açılış sesi, sesli olarak açılıp kapanan cd-rom sürücüler, Michael Jackson... 145'ten internete girerdik hani, ev telefonu meşgul çalardı, kimse bize ulaşamayınca azar yerdik :) İlk web sitemi 13 yaşımda yapmıştım, konu Britney Spears, çünkü o internet hızında bile dans tutoriallarını indirip taklit etmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Sonraları da yaptığım işin yanında bir şeyler üretmeye hep devam ettim, hem form değiştirdi ama üretmenin en büyük motivasyonum olduğunu biliyorum, ne zaman üretkenim, o zaman çok mutluyum. Zaman zaman burada da girişimcilik hikayelerimden bahsediyorum, pek çoğu başarısız oldu, çıkamadan ölenler, kötü ortaklık hikayeleri, fikren içimden çıkamadıklarım... Çok da zor tatmin olan biriyim, ürettiğim şeyi önce benim beğenmem lazım diye diye yıllar geçti. Geçtiğimiz günlerde hatta Sabancı Arf diye bir program var, bir girişim hızlandırma programı, ben de Teknosa çalışanı olarak oraya da başvurdum, çok umutlu olsam da ne yazık ki kabul alamadım. Yine de o heyecan, sunumu hazırlama, finansalları çıkartma bana her zaman büyük haz veriyor. Yazılımcısız bu tip uygulamaları yapamamak ise dert sahibi yapıyor :) Şunu da fark ettim ki ne zaman sadece kendimin uygulayabileceği fikirler doğuyor, o zaman daha başarılı oluyorum, örneğin: Fotoders.com, 2013 yılında online öğrenme platformu yoktu doğru düzgün, ben Photoshop ve fotoğrafçılık dersleri satabilmeyi başarmıştım, hem de tanesi 129TL idi o zaman bile, Udemy şu anda 69TL'ye satıyor, neredeyse 10 yıl sonra.
Gelelim günümüze, ben 2009 yılında beri e-ticaret yapıyorum ve geçtiğim her adımda, her şirkette önce bir ön yüze bakarız, Google Analytics'e bakarız neler oluyor, nerelerde sorun var gibi. Bütün bu sorunları çözdüğümüzde de (tabii çözülebilir şeylerse), daha akışkan bir kullanıcı deneyimi sunabildiğimiz için gelen trafik daha çok satışa dönüşüyor, buna da conversion rate optimization deniyor. Dedim ki bu yaptıklarımı bir check liste dönüştüreyim ve global olarak oluşturarak dünyaya satmayı deneyeyim, bunu da popüler uygulamalardan olan Notion ile yapayım. Bitmek üzere, en azından denemeye değer olduğunu düşünüyorum.
Aşamaları da anlatayım:
Notion hesabı oluşturmak zaten ücretsiz, kullanmıyorsan mutlaka dene. İçeriği oluşturma konularına hiç girmiyorum :)
Güzel bir domain aldım: domains.google
Güzel bir landing page yapmak için üyelik aldım: devdojo.com
Ne olur ne olmaz diye bir de Wordpress teması aldım: themeforest
İkna edici metinler için her zaman şu ürünü kullanıyorum: copy.ai
Ürünü gumroad üzerinden satacağım
Henüz hazır değilim, ama paylaşmak istedim, tecrüben varsa ve bana önerin varsa seve seve dinlemek isterim :)
Haftanın Ürünü
Google Nest Mini'm var evde, ne yapıyorsun dersen lütfen şu videoyu izle, çok eğlenceli değil mi?
Haftanın Tweeti
Down sendromlu 53 yaşında oğul ve 88 yaşındaki babasının bir haftalık aradan sonra buluşması, beni çok duygulandırdı:
Bugünlük bu kadar :) Bültende olması gerektiğini düşündüğün konuları, düşüncelerini benimle paylaşırsan çok sevinirim. Bu epostaya cevap yazabileceğin gibi sosyal medya kanallarından da bana ulaşabilirsin:
Sevgiler,
Tahir